17 Temmuz 2023, 08:59 | #1 |
Çevrimdışı Üyelik tarihi: 16 Temmuz 2023 Konular: 158 Mesajlar: 238
Nerden: Ankara Cinsiyet: Kadın Web Site: mIRCForumlari Alınan Beğeni: 33 Beğendikleri: 16 Ruh Hali : : | Çocuk Masalları
Keloğlan Akıl Küpü Bir varmış bir yokmuş. evvel zaman icinde kalbur saman içinde Allah`ın kulu çokmuş, bir dağın başında, bir ormanın yanıbaşında keloğlanın yaşadığı köy varmış. Keloğlanın bir tek anacığı, anacığının da bir tek kel oğlu varmış. Dünyada başka kimseleri olmadığı için hep birbirlerine destek olurlar, kuru ekmek yeseler kimselere belli etmezler, padişahlara layık yemekler yedik diyerek kötü durumlarından kimseleri haberdar etmezlermiş. Keloğlan çok akıllıymış ancak akıllı olduğu kadarda tembelmiş. Anası hadi oğlum, bahçeden bir soğan al dese, iki saat düşünür, üç saat hesap yapar, o soğanı bahçeden ayağına nasıl getirtebilir, onu düşünürmüş. Sonunda bir yolunu bulurmuş ama annesi de bu arada çıldırır dururmuş. Günler böyle . gelip geçerken, Keloğlanın anacığı bir gün hastalanmış, bütün iş güç keloğlana kalıvermiş. O tembel keloğlan gitmiş, yerine aklı başında çalışkan bir keloğlan gelivermiş. Anası yattığı yerden keloğlana emirler yağdırıyor, bizimki de oradan oraya koşuyormuş.Bu böyle günlerce sürmüş, keloğlan sonunda yorgunluktan bir köşeye düşmüş. O sırada bir fare keloğlanın yanına gelip: - Keloğlan keleş oğlan, her işi beleş oğlan, nasıl ama çalışmak, zor geliyor di mi ? demiş. Keloğlan gözünü aralamış, fareyi kovalamış. Fare tekrar gelmiş bu sefer iyice yaklaşıp, - heeyyy. Duydun mu prensesin başına gelenleri, Her kim prensesi iyileştirse, kral onu kızıyla evlendirecekmiş, demiş. Sonra bir çırpıda anlatmış, güzeller güzeli prenses aylardr ağlayıp duruyormuş ve onu kimseler susturamıyormuş. Kızımı güldüren her kim olursa, onu prens yapacağım demiş kral. Keloğlan bunu duyduktan sonra, `Bu iş böyle olmayacak, başka şeyler yapmak lazım `diye hoplayıp zıplamaya başlamış. Öyle hoplayıp zıplayarak evlerinin yakınındaki dağın eteklerine kadar gelmiş. Dağın eteklerinde açan çiçekleri toplamış. Bu çiçeklerin özelliği insanları kıkır kıkır güldürebilmesiymiş. Anasından öğrendiği kadarıyla, hepsini bir araya getirirse, prensesi güldürebileceğini biliyormuş. Bütün gün topladığı çiçekleri bazı karışımlarla suladıktan sonra , çiçekleri alıp, sarayın yolunu tutmuş. Az gitmiş, uz gitmiş dere tepe düz gitmiş, sarayın kapısına geldiğinde iki takla atıp, sırada bekleyenlerin yanında sıraya geçmiş. Akşama doğru ona sıra geldiğinde neredeyse yorgunluktan uyuyacak hale gelmiş. Onu içeri almışlar,keloğlan elindeki kağıdın içinde sakladığı çiçekleri prensese uzatmış. Prenses çiçekleri line alır almaz kıkır kıkır gülmeye başlamış, öyle çok gülüyormuş ki, kral ,kraliçe ve beraberindeki herkes prensesle gülmeye başlamış. Prenses mutluluktan uçuyor gibiymiş.Keloğlan o gün kurulan düğünle prensesle evlenmiş, anasını hasta yatağından aldırmış ve saraya getirmiş. Anası da kel oğlunun kel kafasına kocaman bir öpücük kondurmuş .. ✍ Ben yolumdan şüphe etmem. Tozlu gören camını silsin.!! |
17 Temmuz 2023, 09:00 | #2 |
Çevrimdışı Üyelik tarihi: 16 Temmuz 2023 Konular: 158 Mesajlar: 238
Nerden: Ankara Cinsiyet: Kadın Web Site: mIRCForumlari Alınan Beğeni: 33 Beğendikleri: 16 Ruh Hali : : | Cevap: Çocuk Masalları
Topal Karınca Masalı Vakti zamanda karıncalar arasında topal bir karınca varmış. Topallığına karşın gece gündüz demez çalışırmış. Havanın çok sıcak olduğu bir gün, çok ağır olan bir yiyeceği bulduğu yerden alıp yuvasına taşımaya başlamış. Yolu da uzunmuş. Uzun yolculuk ederken, şura senin bura benim derken, günün o kavurucu sıcaklığı da yerini tatlı tatlı esen serin bir rüzgâra bırakmış. Derken her tarafı çiçeklerle bezenmiş bir su kaynağının başına varmış. Çiçekler nazlı nazlı sallanıp birbirleriyle yarenlik ediyorlarmış. Topal karınca biraz nefes alıp dinlenmek için, sırtındaki yükü bir karanfil çiçeğinin yanına bırakmış. Biraz dinlenmek için buradan daha iyi yer olmayacağını düşünmüş. Gümüş parıltısında akan suyun içinde baş aşağı akseden güzelliği izlemiş bir zaman. Sonrada yükünün üstüne oturarak dinlenmeye başlamış. Karanfil çiçeği şöyle boynunu büküp topal karıncaya bakmış, taşıdığı yüke bakmış, hayretler içinde: -Amma da tuhaf! Diye söylenmiş kendi kendine. O küçücük boyunla bu kadar yükü taşıyorsun demek. Üstelik ayağının biri de topal. Taşıyabildiğin kadarını yüklensen olmaz mı? Demiş. Topal karınca başını kaldırıp karanfil çiçeğine bakmış. Sonra da kendi kendine: -Hey gidi dünya, herkesi başka türlü yaratmış. Bak sen benim ile karanfil çiçeğinin arasındaki farka!.. Bu güzelim yerde, şırıl şırıl akan güzelim suyun başında böyle keyif çatmak için ne yapmış acaba? Ya ben bu kadar çetin doğa koşulları ile uğraşıp bir dilim yiyecek için bu kadar çile çekmek için ne günah işledim peki?.. O arada gelincik çiçeği söze karışmış. -Günah filan işlemedin akıllım, herkesin bir yaşamı var. Senin yaşamında öyle. Bizim ki de böyle. Bizim yaşamımızın iyi olduğunu sanıyorsun, hiçte öyle değil. Her gün korku içinde yaşıyoruz. Gün yok ki yüreğimizi korku sarmasın. Her an ölümle burun burunayız. Ya bir ot oburun dişleri arasında, ya da birinin ayakları altında ezilip gideriz her an. Hiç olmazsa sen kendini koruyabiliyorsun. Senin durumunda olmak için neler vermezdim, demiş. Topal karınca, gelincik çiçeğine uzun uzun bakmış ilkin. Sonra da kalkıp derede akan soğuk suyu yüzüne çarpıp kana kana içmiş. -Ohhhh bee! Bu su her şeye değer doğrusu, diyerek geçip gelincik çiçeğinin dallarının dibine oturup yiyecek çıkınını açmış. Çıkınında çıkardığı bir bezi olduğu yere sermiş. Yiyeceklerini bir bir bezin üstüne bıraktıktan sonra, karanfil ve gelincik çiçeğine: -Buyurun birlikte yemek yiyelim, demiş. Gelincik çiçeği: Afiyet olsun biz o işi biraz önce yaptık demiş. Karanfil çiçeği: Gideceğin yolun daha çok mu demiş. Topal karınca: Evet uzak, daha iki günlük yolum var, deyince. Gelincik çiçeği: O zaman bu gece bizim konuğumuz ol, bir iyice yorgunluk atarsın, birlikte dertleşir söyleşiriz. Karanfil çiçeği: Evet gelincik doğru söylüyor, bu gece konuğumuz ol. Uzun zamandır kimseler bize konuk olmadı. Topal karınca: Haklısınız gün boyu durmadan yürüdüm. Yorgunluktan keyfim kaçtı zaten. Elimden olmayarak size karşı kaba bir söz söylediysem bağışlayın. Ben kötü biri değilim aslında. Gelincik çiçeği: Biz halden anlarız arkadaş üzülme sen. Karanfil çiçeği: Yok canım hiçte söylediğin gibi değil, kimse kimseye kaba laf söylemedi, keyfine bak sen. Topal karınca yemeğini yedikten sonra, yere düşen kırıntıları toplamış, yeşillikler arasında hiçbir çöp bırakmadan her tarafı temizlemiş. Yere serdiği bezi güzelce toplayıp kaldırmış. Geçip derede ellerini bir iyice yıkamış, dişlerini fırçalamış. Karanfil çiçeği ve gelincik çiçeği, topal karıncanın bu temizliğine hayranlıkla bakmışlar ilkin sonra da kendi aralarında. Gelincik çiçeği: Bak görüyor musun yerde tek çöp bırakmadı. Doğayı ve çevreyi temiz tutmaya özen gösteriyor. Karanfil çiçeği: Evet haklısın ama bunu yapmak zorunda. Çevresini temiz tutmayanların hastalıklardan kurtulması olası değil. Sağlıklı yaşamanın birinci kuralı temizlik ve çevreyi korumaktır. Yeşilliği korumaktır. Gelincik çiçeği: Ama birileri her tarafı kirletiyor, hatta daha da ileri giderek yerlere tükürüyorlar, çöplerini rasgele yerlere atıyorlar. Karanfil çiçeği: Haklısın öyle davrananlar o kadar çok ki. Gelincik çiçeği: Peki bunlara okulda öğretmiyorlar mı? Örneğin yerleri kirletmeyin, çevrenizi temiz tutun, pikniklerde yerleri kirletmeyin, çöplerinizi toplayın, sigara yanıklarını kurumuş otların arasına atmayın demiyorlar mı?” Karanfil çiçeği: Diyorlar demesine diyorlar da, ama anlayan kim, insanın kendisinden olmalı. Geçenlerde bana biri söyledi, yeni okula gidenler okuyan gençler çok akıllıymış biliyor musun? Çevre temizliğine çok önem veriyorlarmış. Birisi yerlere bir şey attı mı hemen onu ikaz ederek çöp bidonlarını gösteriyorlarmış ya!.. Gelincik çiçeği: Çok güzel ya!.. Desene artık kirlilikten kurtulacağız. Karanfil çiçeği: Evet, birkaç yıla kadar her taraf pırıl pırıl olacak göreceksin.” ✍ Ben yolumdan şüphe etmem. Tozlu gören camını silsin.!! |
17 Temmuz 2023, 09:00 | #3 |
Çevrimdışı Üyelik tarihi: 16 Temmuz 2023 Konular: 158 Mesajlar: 238
Nerden: Ankara Cinsiyet: Kadın Web Site: mIRCForumlari Alınan Beğeni: 33 Beğendikleri: 16 Ruh Hali : : | Cevap: Çocuk Masalları
Rüzgar ile Güneş Masalı Ben daha güçlü olduğumu kanıtlayacağım. Şu karşıdaki paltolu yaşlı adamı görüyor musun ? Paltosunu senden daha hızlı çıkaracağıma bahse girerim Demiş. Güneş bir bulutun arkasına çekilmiş ve rüzgâr kasırga şiddetinde esmeye başlamış. O kuvvetle estikçe ihtiyar adam paltosuna daha sıkı sarılıyormuş. Sonunda rüzgâr pes edip durmuş. Güneş bulutların arkasından çıkıp yaşlı adama nazikçe gülümsemiş. Çok geçmeden adam alnındaki teri silip paltosunu çıkarmış. Sonra , rüzgâra dönmüş nazik ve dostça davranışın, şiddet ve güç gösterisinden daha etkili olduğunu söylemiş. ✍ Ben yolumdan şüphe etmem. Tozlu gören camını silsin.!! |
17 Temmuz 2023, 09:01 | #4 |
Çevrimdışı Üyelik tarihi: 16 Temmuz 2023 Konular: 158 Mesajlar: 238
Nerden: Ankara Cinsiyet: Kadın Web Site: mIRCForumlari Alınan Beğeni: 33 Beğendikleri: 16 Ruh Hali : : | Cevap: Çocuk Masalları
Fesleğenci Kız Masalı Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde deve tellal iken, pire berber iken, anam benim beşiğimi tıngır mıngır sallar iken, uzak ülkelerin birinde ihtiyar bir çiftçi ve üç kızı yaşarmış. Birbirine büyük bir sevgiyle bağlı olan bu ailecik mutluluk içinde yaşayıp giderlerken bir gün yaşlı çiftçi hastalanıp ölmüş ve üç kızı üç gün üç gece durmadan ağlamışlar.Ama yapacak birşey yokmuş. Zavallı kızlar yoksulluk içinde kalakalmışlar. Bir gece en küçük kız rüyasında bahçedeki fesleğen ağacının dibinde dokuz küp altın olduğunu görmüş. İlk önce kız buna pek aldırmamış ama üç gece üstüste aynı rüyayı görünce kardeşlerine durumu anlatmış. Hemen gidip fesleğen ağacının dibini kazmışlar ve gerçekten de dokuz küp altın olduğunu görmüşler. Mutluluktan birbirlerine sarılıp ağlaşan bu üç kardeş hemen kendilerine sarayın karşısında güzel bir ev yaptırmışlar ve fesleğeni de oradaki bahçelerine dikip her gün sırayla sulamaya başlamışlar. Meğerse padişahın yakışıklı mı yakışıklı, akıllı mı akıllı oğlu da her gün balkondan merakla bu üç kızı izlermiş. Bir akşam büyük kız bahçede fesleğeni sularken padişahın oğlu dayanamayıp kıza laf atmış: “Fesleğenci kız, fesleğenci kız! Gece gündüz fesleğen sularsın, fesleğenin yaprağı kaç?” Kız hem utancından hem de yanıtı bilemediğinden hemen içeri kaçmış. Diğer akşam ortanca kız çıkmış bahçeye ve fesleğeni sulamaya başlamış. Padişahın oğlu ona da laf atmış: “Fesleğenci kız, fesleğenci kız! Gece gündüz fesleğen sularsın, fesleğenin yaprağı kaç?” Ortanca kız da ablası gibi utanmış ve cevap vermeden içeri kaçmış. Derken diğer akşam küçük kız çıkmış fesleğeni sulamaya. Padişahın oğlu aynı soruyu ona da sormuş: “Fesleğenci kız, fesleğenci kız! Gece gündüz fesleğen sularsın, fesleğenin yaprağı kaç?” Küçük kız çok akıllı ve zeki bir kızmış ve bu uyanık oğlanın cevabını hemen vermiş: “Ağasın beysin paşasın, gece gündüz camdan bakarsın, gökte yıldız kaç?” Padişahın oğlu bu akıllı olduğu kadar da güzel olan kızdan o kadar etkilenmiş ki, hemen oracıkta ona aşık oluvermiş. Kırk gün kırk gece düğün dernek yapılmış, prensle fesleğenci kız mutlulukların en yücesine çıkıp oturmuş, fesleğen ağacı da aşk bahçesinde sevgiyle beslenip büyümüş. Ben de düğünlerine vardım, bana 3 fesleğen yaprağı verdiler, biri benim, biri bu masalı okuyanın, biri de bu masalı dinleyenlerin yüreğine mutluluk versin. ✍ Ben yolumdan şüphe etmem. Tozlu gören camını silsin.!! |
17 Temmuz 2023, 09:01 | #5 |
Çevrimdışı Üyelik tarihi: 16 Temmuz 2023 Konular: 158 Mesajlar: 238
Nerden: Ankara Cinsiyet: Kadın Web Site: mIRCForumlari Alınan Beğeni: 33 Beğendikleri: 16 Ruh Hali : : | Cevap: Çocuk Masalları
Adam ve Atı Masalı Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş. Ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. "Bu at, sadece bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu hiç satar mı?" dermiş hep.Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanıp: "Seni ihtiyar bunak. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler. İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesisizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan on beş gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.Dönerken de, vadideki on iki vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. "Babalık" demişler. "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geridöndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?" Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden; "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara: "Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.İhtiyar: "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez. " Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler: "Gene haklı olduğun kanıtlandı." demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor." Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış etrafına anlattığında: "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz." ✍ Ben yolumdan şüphe etmem. Tozlu gören camını silsin.!! |
17 Temmuz 2023, 09:13 | #6 |
Çevrimdışı Üyelik tarihi: 16 Temmuz 2023 Konular: 158 Mesajlar: 238
Nerden: Ankara Cinsiyet: Kadın Web Site: mIRCForumlari Alınan Beğeni: 33 Beğendikleri: 16 Ruh Hali : : | Cevap: Çocuk Masalları
Çocuk Masalları - Yalancı Çoban Yalancı Çoban Masalı Günlerden bir gün, uzak bir ülkede, küçük, şirin bir köy varmış. Bu köyde hiç kimse yalan söylemezmiş, biri hariç. O da küçük çoban. Küçük çoban, her zaman arkadaşlarına şaka yaptığını sanarak yalanlar söylermiş. Bir gün, çoban sürüsünü alıp meraya götürmüş. Koyunlar, kuzular otlaya dursun, bizim çoban da can sıkıntısından ne şaka yapacağım diye düşünmeye başlamış. Aslında şaka değil, onun şaka sandığı şey yalanın ta kendisi. Birden aklına gelmiş, köylülere bir şaka yapayım da eğleneyim demiş, köylülere seslenmiş; – İmdat İmdat! Yetişin ahali, kurt sürüsü kuzulara geldi, yardım edin, yetişin! Köyde kim var kim yok eline almış sopayı, doğru koşmuşlar çobanın sesine.. Çobanın yanına vardıklarında bir de ne görsünler? Kuzular, koyunlar gönüllerince otlanıp eğlenmiyorlar mı? Anlamışlar çobanın yalan söylediğini. Çobana çok kızmışlar ama bizim çoban şaka yaptığını söyleyerek gülmeye devam etmiş. Aradan birkaç gün geçmiş, çoban çok eğlenceliydi o şaka. Tekrar yapayım demiş; – İmdat! Yetişin dostlar, kurtlar sürüye daldı yetişin, yardım edin! Köylüler, belki bu defa gerçektir diye düşünmüşler, yine koşa koşa çobanın yanına varmışlar ama yine çoban alaycı alaycı gülmeye devam ediyormuş. Köylüler bu defa çok kızmışlar, aralarında sözleşmişler, bir daha bu yalancıya asla inanmayalım diye.. Bir gün, yine çoban kuzuları otlatırken sürüye gerçekten kurtlar saldırmış. Çoban ne kadar bağırmış, çağırmışsa da ona inanan olmamış. İnsanların güvenini yitirdiğinden bütün servetini kaybetmiş. Yaptığı şeyin şaka olmadığını, yalan olduğunu anlamış ama iş işten geçmiş. ✍ Ben yolumdan şüphe etmem. Tozlu gören camını silsin.!! |
17 Temmuz 2023, 09:13 | #7 |
Çevrimdışı Üyelik tarihi: 16 Temmuz 2023 Konular: 158 Mesajlar: 238
Nerden: Ankara Cinsiyet: Kadın Web Site: mIRCForumlari Alınan Beğeni: 33 Beğendikleri: 16 Ruh Hali : : | Cevap: Çocuk Masalları
Çocuk Masalları - Rapunzel Bir zamanlar ülkenin birinde, bir karı koca yaşarmış. Çocukları yokmuş ama bir kız çocuğu sahibi olmayı çook istiyorlarmış. Aradan çok uzun zaman geçmemiş ki kadın bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün penceresinden bakarken, komşu evin bahçesindeki güzel marulları görmüş. O marulları yemekten başka bir şey düşünemez olmuş. -Şu evin bahçesindeki marullarından yiyemesem ölürüm. Yemeden içmeden kesilmiş, zayıfladıkça zayıflamış. Sonunda kocası kadının bu durumdan öylesine endişelenmiş ki karısına o marullardan kopartıp getireceğine söz vermiş. -Merak etme karıcım, sana o marullardan getireceğim. Kadın: -Ama bu çok tehlikeli olur biliyorsun. Yan taraftaki ev, çok güçlü bir cadıya aitmiş bahçesi de yüksek duvarlarla çevrili kimsenin girmeye cesaret edemediği bir bahçeymiş. Adam tüm cesaretini toplayıp, yandaki evin bahçe duvarına tırmanmış, bahçeye girmiş ve bir avuç marul yaprağı toplamış. Kadın kocasının getirdiği marulları afiyetle yemiş ve biraz olsun kendine gelmiş. Ama bir avuç yaprak ona yetmemiş, kocası ertesi günün akşamı çaresiz tekrar bahçeye girmiş. Fakat bu sefer cadı onu bekliyormuş, bahçeme girip benim marullarımı çalmaya nasıl cesaret edersin. -Karım hamile ve canı sizin bahçenizdeki marullardan yemek istedi. Cadı: -Bunun için benden izin alabilirdin değil mi? Adam: -Herkes sizden çok korkuyor, izin vereceğinizi düşünmedim beni affedin. Cadı:-Affetmek mi? bunun cezasını çekeceksin! Adam: -Karım o marullardan yemezse, hastalanacak ve bebeğimizi doğuramayacak lütfen. Cadı: -Hım, o zaman seninle bir anlaşma yapıcağız istediğin kadar marul alabilirsin ama bir şartım var bebeğiniz doğar doğmaz onu bana vereceksiniz! Kadının kocası bu şartı korkusundan hemen kabul etmiş. Bir kaç ay sonra bebek doğmuş. Hemen o gün cadı gelip yeni doğan bebeği almış, bebeğe Rapunzel adını vermiş. Çünkü annesinin ne yapıp ne edip yemek istediği marul türünün adı da Rapunzel’miş cadı küçük kıza çok iyi bakmış. Rapunzel on altı yaşına gelince dünyalar güzeli bir genç kız olmuş. Cadı bir ormanın ortasında yüksek bir kuleye yerleştirmiş onu, bu kulenin hiç merdiveni yokmuş, sadece en tepesinde küçük bir penceresi varmış. Cadı bu dünyalar güzeli kızın sarı saçlarını hiç kesmemiş, onu ziyarete geldiğinde aşağıdan seslenirmiş. Cadı: -Rapunzel, Rapunzel uzat altın sarısı saçlarını ben geldim. Rapunzel uzun örgülü saçlarını pencereden uzatır, cadıda onun saçlarına tutuna, tutuna yukarı tırmanırmış. Bu yıllarca böyle sürüp gitmiş. Bir gün bir Prens avlanmak için ormana gelmiş, uzaklardan güzel sesli birinin şarkı söylediğini duymuş. Prens: -Ne kadar güzel bir ses bu böyle. Atını sesin geldiği yöne doğru sürmüş, sonunda Rapunzel’in yaşadığı kuleye varmış. Fakat sağa bakmış, sola bakmış, ne merdiven görmüş, nede yukarı çıkmak için başka bir yol. Bu güzel sesin büyüsüne kapılan Prens, her gün kulenin altına gelip yukarı çıkmak için çareler düşünmeye başlamış. Bir akşam yine kuleye yaklaşırken uzaktan kulenin altında bekleyen cadıyı fark etmiş, Cadı: -Rapunzel, Rapunzel uzat altın sarısı saçlarını ben geldim. Rapunzel saçlarını aşağa uzatmış ve cadı yukarı tırmanmış. Bunu gören Prens, ertesi gün hava kararırken kulenin altına gelmiş. Sesini değiştirerek, Prens: – Rapunzel, Rapunzel uzat altın sarısı saçlarını, ben geldim. Karşısında ilk kez annesi sandığı cadıdan başka bir insan gören Rapunzel, önce biraz korkmuş. Rapunzel: -Sen benim annem değilsin neden geldin buraya! Prens: -Benden korkmanız için neden yok, şarkı söylediğinizi duydum ve sesinize aşık oldum, sesin sahibini görmek istedim. Prensin sözleri Rapunzel’in çok hoşuna gitmiş. Ve artık ondan korkmuyormuş, bir süre her şey yolunda gitmiş ve cadı olanları hiç fak etmemiş. Prens sonunda bir gün Rapunzele evlenme teklif etmiş, Prens: -benimle evlenirmisiniz. Rapunzel’de utanarak kabul etmiş, bu yakışıklı Prensin teklifini. Fakat Rapunzel’in bu yüksek kuleden aşağı inme şansı yokmuş. Aklına parlak bir fikir gelmiş. Prens her gidişinde yanında kumaş parçası getiriyormuş. Rapunzel’de bunları birbirine ekliyerek kumaştan bir merdiven yapıyormuş. Fakat bir gün Rapunzel büyük bir hata yapıp, ağızından bir cümle kaçırmış. Rapunzel: -Anne, Prens senden daha hızlı tırmanıyor saçlarıma. Cadı: -Hangi Prens, hangi Prens! Cadı o anda olanları farkına varmış ve Rapunzele bağırmaya başlamış. Cadı: -Beni nasılda aldattın oysa ben seni dünyanın kötülüklerden korumaya çalışıyordum. Öfkesini alamayan cadı, Rapunzel’in altın sarısı güzelim saçlarını kesi vermiş. Ve sonrada onu çok uzaklarda bir çöle göndermiş. O gece cadı kulede kalıp, Prensi beklemiş. Bir süre sonra Presin sesi duyulmuş Prens: -Rapunzel uzat altın sarısı saçlarını ben geldim. cadı Rapunzel’den kestiği saç örgüsünü uzatmış aşağı. Prens başına geleceklerden habersiz, yukarı tırmanmış. Kuleye çıkınca, Rapunzelle değilde cadıyla karşılaşan Prens, Rapunzel’in başına kötü bir şey geldiğini anlamış. Cadı Prensin üstüne doğru yürüyünce, geri çekilen Prens, kulenin penceresinden aşağa düşmüş. Kulenin altındaki çalılar sayesinde, hayatta kalmayı başarmış ama çalıların dikenleri gözlerine batığı için artık hiç bir şey göremez olmuş. Prens gözleri kör bir halde, kaybettiği Rapunzel için göz yaşları dökerek, ormanda dolaşıp durmuş. Ormanda bulduğu bitkiler ve yabani meyvelerle karnını duyormuş, o kadar uzun yollar yürümüş ki sonunda bir gün Rapunzel’in yaşadığı çöle varmış. Ve hiç beklemediği bir şey olmuş uzaklardan şarkı söyleyen tatlı bir ses duymuş. Sesin sahibini hemen tanımış tabi. Prens: -Bu Rapunzel’in sesi. Şarkı söyleyen sese doğru yürümeye başlamış, bir yandan’da sesleniyormuş. Prens: -Rapunzel, Rapunzel. Rapunzel’de Prensin sesini tanımış, ona doğru koşmaya başlamış. Sonunda bir birlerini bulmuşlar. Rapunzel Prensini görünce, ona sarılmış ve mutluluk göz yaşları dökmüş. Rapunzel’in göz yaşları Prensin gözlerini ıslatmış ve birden bire bir mucize gerçekleşmiş, Prensin gözleri açılmış. Yeniden görmeye başlamış, Rapunzel bunu görünce mutluluğu daha da artmış. Birlikte yola koyulmuşlar ve Prensin ülkesine gitmişler, orda halk onları sevinçle karşılamış. Rapunzel ve Prens bir ömür buyu çook mutlu yaşamışlar. ✍ Ben yolumdan şüphe etmem. Tozlu gören camını silsin.!! |
17 Temmuz 2023, 09:14 | #8 |
Çevrimdışı Üyelik tarihi: 16 Temmuz 2023 Konular: 158 Mesajlar: 238
Nerden: Ankara Cinsiyet: Kadın Web Site: mIRCForumlari Alınan Beğeni: 33 Beğendikleri: 16 Ruh Hali : : | Cevap: Çocuk Masalları
Çocuk Masalları - Çirkin Ördek Yavrusu Güneşte bir yaz günüymüş, anne ördek gölün kenarındaki ağacın altında yumurtlamak için güzel bir yer bulmuş. Beş yumurta yumurtlamış, birden yumurtalarından birinin diğerinden farklı olduğunu fark etmiş. Biraz endişelenmiş, sonra yumurtaların çatlamasını beklemiş. Güzel bir sabah, nihayet birbiri peşi sıra yumurtalar kırılmaya başlamış. Cik, cik demişler bütün yumurtalar canlanmış, ördek yavruları başlarını büyük dünyaya doğru uzatıyorlarmış. Bir alışında hepsi kırılmış. Anne ördek: -Ne kadar tatlı bebeklerim var, gerçektende çok şanslı bir anneyim ama beşinci yumurtaya ne oldu peki? – “Ördek endişelenmiş” Anne Ördek: -Bu son yumurta neden bu kadar geç kadı. “Yumurtanın üzerine oturmuş ve bütün sıcaklığını ona vermeye çalışmış” Anne Ördek: -Yumurtadan çıkması bu kadar zaman aldığına göre yavruların en güzeli olduğundan eminim. Bir sabah yumurta kırıldığında, dışarı çirkin gri renkli bir ördek çıkmış. Bu ördek diğer kardeşlerinden farklıymış, hem çok büyük hem de çirkinmiş. Anne Ördek: – Diğer yavrularım buna hiç benzemiyor, belki de bu yavru çirkindir olmaz mı? Anne ördek onu görünce çok şaşırmış ve çokta üzülmüş. Yinede anne bir gün kardeşlerine benzeyeceğine umut ediyormuş ama günler geçmiş ve ördek yavrusu çirkin kalmış, bütün erkek ve kız kardeşleri onunla dalga geçmişler onunla oyun oynamak istememişler. Yavru ördek çok üzülüyormuş buna. Yavru Ördekler: -Sen çirkinsin, toprağın üzerindeki şu çirkin şeye bakın, evet git buradan, seninle oynamayacağız çirkin canavar. Hepsi onunla alay etmiş, çirkin ördek yavrusu çok üzgünmüş, çirkin ördek yavrusu göle gitmiş ve göldeki yansımasına bakmış. Çirkin ördek: -Kimse beni sevmiyor, çünkü çok çirkinim. Çirkin ördek yavrusu ailesinden ayrılmaya ve ormanın derinliklerinde bir yere gitmeye karar vermiş, çirkin ördek yavrusu ormanın derinliklerinde tek başına yürüyormuş. Bir süre sonra kış hızla yaklaşırken her yere kar yağmış, ördek yavrusu üzgünmüş ve soğuktan titriyormuş ama yiyecek bir şey yada ısınacak bir yerde bulamıyormuş. Başka ördek ailesine gitmiş, onlarda onu kabul etmemişler. Ördekler: -Sen çirkin bir ördek sin, bu çirkin kuş da kim? Kümeste kalmaya gitmiş ama orada tavuklar onu gagalamışlar o da kaçıp uzaklaşmış sonra yolda bir köpekle karşılaşmış. Köpek onu görmüş ve diğer tarafa gitmiş. Çirkin ördek yavrusu şöyle düşünmüş “Öyle çirkinim ki köpek bile beni yemek istemiyor.” Üzgün çirkin ördek yavrusu tekrar ormanda yürümeye başlamış, orada bir çiftçiye rastlamış oda yavruyu eşine ve çocuklarına götürmüş ama oradayken evde yaşayan kedi onu rahat bırakmamış bu yüzden çiftçinin evinden ayrılmış, derken ilk bahar gelmiş. Her şey bir kez daha taze ve yemyeşilmiş, yürümüş, yürümüş ve sonra bir nehir görmüş. Tekrar su gördüğü için çok mutlu olmuş, suya yaklaştığında güzel bir kuğunun yüzdüğünü görmüş. Ona aşık olmuş, ördek kendinden utanmış ve boynunu aşığa indirmiş. Boynunu eğdiği zaman suda kendi yansımasını görmüş ve şaşırıp kalmış, artık çirkin değilmiş. Yakışıklı genç bir kuğuya dönüşmüş, artık kardeşlerinden niye farklı görüldüğünü anlamış, çünkü o bir kuğuymuş, onlarda ördek. Aşık olduğu o güzel kuğuyla evlenmiş ve hayatlarının sonuna kadar mutluluk içinde yaşamışlar. ✍ Ben yolumdan şüphe etmem. Tozlu gören camını silsin.!! |
17 Temmuz 2023, 09:15 | #9 |
Çevrimdışı Üyelik tarihi: 16 Temmuz 2023 Konular: 158 Mesajlar: 238
Nerden: Ankara Cinsiyet: Kadın Web Site: mIRCForumlari Alınan Beğeni: 33 Beğendikleri: 16 Ruh Hali : : | Cevap: Çocuk Masalları
Çocuk Masalları - Pinokyo Uzun zaman önce küçük bir kasabada Gepetto adında bir oyuncakçı yaşarmış. Ahşap oyuncaklar yapıp satarmış. Çocuklar onun göz alıcı renkli oyuncaklarına bayılırmış. Gepetto ise hep bir çocuğu olsun istermiş: -Bugün ona kendi gerçek çocuğum gibi davranacağım. Güzel bir oyuncak yapacağım. Gepetto ormanda iyi bir ağaç kütüğü aramış ve sonunda bir çam kütüğü bulmuş: -Ahaa..İşte tamda aradığım gibi bir odun parçası. Gepetto kütüğü bir bebek gibi sırtında taşıyarak evine götürmüş. Kütüğü masasına koyarak çalışmaya başlamış. Becerikli elleriyle kütüğe bir form vermeye çalışmış. Önce oyuncağın kafasını, sonra ellerini ve ayaklarını yapmış. Gepetto sonunda güzel bir oyuncak ortaya çıkarmış: -Ohh ne kadarda yakışıklı bir oğlan oldu. Bana çocukluğumu hatırlatıyorsun evlat. Seni hiç kimseye satmayacağım. Adını da Pinokyo koyuyorum evlat. Gece vaktiymiş. Gepetto yanında Pinokyoyla uyuyakalmış. Gepetto derin bir uykudaymış. Tüm gün çalıştığı için yorgunmuş. Aniden ortaya bir peri çıkmış: -Gepetto özgün ve güzel oyuncaklarınla birçok çocuğu mutlu ettin. Yaptığın asil işin karşılığında sana özel bir hediye vermek istiyorum. Peri pinokya’ya sihirli değneğini sallamış ve sürpriz… Oyuncak hareket etmeye başlamış. Hemen yataktan fırlayarak perinin önünde saygıyla eğilmiş: -Teşekkür ederim peri, bana can verdin. Yürüyebiliyorum. Dans edebiliyorum. -Evet dostum. Artık sende canlısın. İyi bir çocuk olmak zorundasın. Babanı üzme. Her zaman sözünü dinle. Eğer iyi bir çocuk olursan sana özel bir hediye vereceğim. -Gerçekten mi? her zaman babamın sözünü dinleyeceğim. -Shhh..baban uyuyor. Onu rahatsız etme. Sabah ona sürpriz yaparsın. Ertesi sabah, Gepetto uyandığında pinokyo’yu yanında otururken bulmuş. Ona bakıyor, gözlerini kırpıştırıyormuş: -Vay canına, oyuncağım canlanmış. Pinokyo’m canlı . -Evet baba canlıyım. Gepetto Pinokyo’ya sarılmış: -Buna inanamıyorum, hiç böyle mutlu olmamıştım. Gepetto ve pinokyo birlikte mutlu bir yaşama başlamış. Pinokyo’nun okul çağı gelmiş: -Baba büyüdüm. Artık diğer çocuklar gibi okula gitmeye hazırım. Bana kitap ve kalem al lütfen. -Elbette sana hemen alırım oğlum. Gepetto’nun kırtasiye ürünlerini alacak parası yokmuş. Sahip olduğu tek paltoyu satarak parasını pinokyo’ya vermiş: -Ama baba palton nerede? -Şey, onu bugün giymedim. Çok eskidi, yıprandı. Artık onu giymek istemiyorum. Şimdi git evlat. Çok şey öğren ve beni gururlandır. -Teşekkür ederim baba, hoşça kal. Görüşürüz. Pinokyo neşe içinde okula doğru yola çıkmış. Yolda mağazaları, insanları, pazarı görmüş. Birden, bir kalabalık görmüş. Ne olduğunu öğrenmek için yavaş yavaş kalabalığa doğru ilerlemiş. Büyük renkli bir çadır varmış. Bir sirk çadırıymış. Kapısında bir palyaço dikiliyormuş. Pinokyo kapıdan geçmeye çalışırken: -Bilet almadan içeri giremezsin. Pinokyo biraz düşündükten sonra babasının ona verdiği parayı çıkarmış. -Bu parayı al ve bana bilet ver. Palyaço ona bilet vermiş. Pinokyo heyecan içinde çadıra girmiş. Bir sihirbaz gösteri yapıyormuş. Bir ayı tek tekerlekli bisiklete biniyormuş. Pinokyo’nun ağzı açık kalmış: -Vay canına, ne müthiş bir yer burası. Sirk müdürü onu kenardan görmüş.-Ooo yoksa bu canlı kukla.. onu yakalayıp sirkimde çalıştıracağım. Artık gösteri için kuklacılara para vermem gerekmiyor. Gösteri biter bitmez pinokyo’nun yolunu kesmiş: -Sirkten henüz ayrılma. Artık bu sirkin bir elemanı olacaksın canlı oyuncak. -Bırak gideyim. Okula gitmem gerekiyor. -O halde okula gitmek yerine niye buraya geldin? -Üzgünüm, babama yalan söyledim. Babam bana kitap için para verdi, bende hepsini bilet almaya harcadım. Bir daha asla yapmayacağım. Lütfen bırak beni. -Hmm.. Git iyi bir çocuk ol. Bir daha da babana yalan söyleme. Sirk müdürü kitap alabilmesi için ona beş altın vermiş: -Teşekkür ederim çok iyi ve cömertsiniz. Pinokyo parayı almış ve neşe içinde koşarak oradan ayrılmış. Yolda giderken kurnaz bir kedi ve açgözlü bir tilki pinokyo’nun elindeki parayı görerek onu durdurmuşlar: -Ahşap çocuk, böyle aceleyle nereye gidiyorsun? -Kitap almak için kırtasiyeciye gidiyorum. -Kitap demek. Niye onun yerine hamburger almıyorsun? Ve de… -Dondurma… Hem bize de verirsin birazcık. -Hmmm.. O kadar param yok benim. -Bu çocuk biraz aptal gibi. Onu soyabiliriz… Elbette elinde beş altın para var. Bir ağaç dikip dallarından para toplayabilirsin. -Bu mümkün mü? -Evet tabi. Benimle gel. O paraları dikebileceğin güzel bir yer göstereceğim sana. Pinokyo onlara inanarak kediyle tilkinin peşine düşmüş. Tilki sinsice ikisinden uzaklaşmış. Biraz yürüdükten sonra bir çiftliğe varmışlar: -Bence doğru yer tam burası. Pinokyo bir çukur kazmış. Hemen elindeki paraları çukura atmış ve üstünü toprakla örtmüş: -Yaşasın bu ağaç büyüyünce kendime kitap, babama da palto alabilirim. Size de hamburger ve dondurma alacağım. -Seni sersem. Git buradan. O para benim meowww… Korkak pinokyo geri geri gitmiş ve bir çukurun içine düşmüş: -Kedi kedi imdat, yardım et bana.Bu tuzağı ona kuran tilkiymiş. Kedi: -Hala sana yardım edeceğimi mi sanıyorsun? Seni sersem. Kedi ve tilki çukurdaki paraları alarak kaçmış. Pinokyo yapayalnız kalmış. -Ne yaptım ben? Yanlış kişilere inandım. Babamı dinlemedim. Kediyle tilki beni kandırdı. Bunu hak ettim. Birden peri ortaya çıkmış. -Söylesene ne oldu pinokyo? Bu çukura nasıl düştün? -Ben okul için kitap alacaktım. İki kurnaz hayvan tutup bu çukura attı. Sonrada altın paralarımı çaldılar. Bunu söyler söylemez Pinokyo’nun burnu uzamaya başlamış. -Ahh.. Şey, burnuma ne oluyor? Neden böyle uzuyor? -Yalan söylediğin için. Bundan böyle her yalan söylediğinde burnun uzayacak. Pinokyo utanarak periye tüm gerçekleri anlatmış. Gerçekleri söyleyince burnu eski haline gelmeye başlamış. -Doğru söylediğin için seni serbest bırakacağım. Babana gitmene izin vereceğim. Peri değneğini sallamış ve Pinokyo uçarak tuzaktan kurtulmuş: -Teşekkür ederim sevgili peri. -Tanrı seni korusun. İyi bir çocuk ol. Bir daha yalan söyleme. Pinokyo eve doğru yürümeye başlamış. Yolda arkadaşı Romeo ile karşılaşmış. Romeo: -Dur, dur Pinokyo. Öyle aceleyle nereye gidiyorsun, benimle gelsene. Oyuncak diyarına gidiyorum. -Oyuncak diyarı mı? Nerede orası? Hem neden gideyim? -Oyuncak şeker ve çikolatayla dolu bir yer. Seni azarlayacak baban yok. Oyun oynarken kimse bir şey demiyor. Derste yok. -Harika bir yermiş. Hadi gidelim. Pinokyo arkadaşıyla oyuncak diyarına gitmiş. Pinokyo ve Romeo şekerlerden yemeye, oyuncaklarla oynayıp eğlenmeye başlamış. Günlerce oyun diyarında kalmışlar. Bir gün Pinokyo vücudunda garip bir değişim olduğunu hissetmiş. Artık eşeklerinki gibi bir kuyruğu ve büyük kulakları varmış: -Ahh… Bana neler oluyor? Burada şüpheli bir şeyler dönüyor.Uzakta eşekleriyle giden bir adamı görmüş. -Daha hızlı. Sizi pazarda satacağım ahmaklar. Pinokyo bunun bir hile olduğunu fark etmiş. Oyuncak diyarının yönetimi kötü bir eşek satıcısının elindeymiş. Çocukları tatlı ve oyuncaklarla oraya çekiyor, sonra onları eşeğe dönüştürerek pazarda satıyormuş. Pinokyo oradan elinden geldiğince hızlı kaçmış. Köydeki pazara ulaştığında bazı dedikodular duymuş: -Gepetto’yu duydunuz mu? Köyün her yerinde oğlunu aramış ama onu bulamamış. Onu aramak için denize açılmış. -Evet fırtınada gemisinin battığını duydum. -Ne kadar yazık. Bunu duyunca Pinokyo çok üzülmüş ve kendini suçlu hissetmiş. Hemen koşarak boğulmaktan korkmadan denize atlamış. Pinokyo bencil davrandığı için kendinden utandığı an vücudu normal halini almış. Kuyruğu ve büyük kulakları yok olmuş. Ahşap olduğu için suyun üstünde süzülmeye başlamış. Nereye gideceğini bilmeden yüzmüş. Denize iyice açılmış. Suyun içinden büyük bir ağız çıkarak onu yutmuş. Bu büyük bir balinaymış. -Neredeyim? Burası karanlık. Ahh, baba ben ne yaptım? Keşke seni bir daha görebilsem. -Elbette oğlum, her zaman senin yanındayım. -Babaa.. -Pinokyo.. Baba oğul birbirlerine sarılmışlar: -Özür dilerim baba. Sana yalan söyledim. Paranı sirk izlemek için harcadım. Pinokyo babasına her şeyi anlatmış. -Sorun değil evlat. Seni affediyorum. Şimdi buradan kurtulmalıyız. Ama nasıl? -Baba, kibrit kutun var değil mi? -Evet. -İçeride epey gemi enkazı görüyorum. -Evet, bu odunu yakıp balinanın yediği balıkları pişirdim. Uzun zamandır bu sayede ayakta kaldım. -İyi o zaman midesindeki bütün odun parçalarını ateşe vermeliyiz. Ta ki duman boğazına ve burnuna ulaşana dek. -Harika fikir Pinokyo. Bunu daha önce denemeliydim. Tahta parçalarını toplayarak ateşe vermişler. Devasa alevler ve kapkara bir duman çıkmaya başlamış. Balina midesinde bir yanma hissetmiş. Öksürünce Gepetto ve Pinokyo dışarı fırlamış. İkisi kıyıya yüzmüşler. -Pinokyo bizi kurtardın. -Oğlunum, seni korumak benim görevim. -Gurur duydum. O anda peri ortaya çıkmış: -Pinokyo sonunda iyi bir evlat olduğunu kanıtladın. Babanı kurtardın. Ve söz verdiğim gibi sana özel bir hediye veriyorum. Peri Pinokyo’ya değneğini sallamış. -Ahh, bir ses duyuyorum. Ve cildim.. insan oldum.. kalbim atıyor. -Ahh, peri. Bana bir evlat verdin. Cömertliğin için teşekkür ederim. -Yaptığın iyilikler için. Eğer iyi şeyler yaparsan evren seni her zaman güzel şeylerle ödüllendirecektir. O günden sonra Pinokyo ve Gepetto mutluluk içinde yaşamış ve çocuklar için güzel oyuncaklar yapmaya devam etmişler ✍ Ben yolumdan şüphe etmem. Tozlu gören camını silsin.!! |
17 Temmuz 2023, 09:16 | #10 |
Çevrimdışı Üyelik tarihi: 16 Temmuz 2023 Konular: 158 Mesajlar: 238
Nerden: Ankara Cinsiyet: Kadın Web Site: mIRCForumlari Alınan Beğeni: 33 Beğendikleri: 16 Ruh Hali : : | Cevap: Çocuk Masalları
Çocuk Masalları - Sindirella Sindirella Bir zamanlar karısı hasta olan zengin bir adam varmış. Sonunun yaklaştığını hisseden kadın, tek kızı olan Sindirella’yı yatağının yanına çağırmış. Anne: -Sevgili kızım, öldüğüm zaman iyi ve saygılı ol ve tanrı her zaman seni korur, bende seni gökyüzünden seni izleyeceğim ve daima yanında olacağım. Gözlerini kapamış ve ölmüş. Güzel kız, her gün annesinin mezarının yanına gitmiş ve ağlamış. Sindirella’nın babası işi, yüzünden çok seyahat edermiş. Sindirella’yı düşünüp, ilgileneceği biri olsun diye yeniden evlenmeye karar vermiş. İki genç kızı olan bir dulla evlenmiş. Sindirella kötü üvey annesi ve iki merhametsiz üvey kız kardeşi ile yaşamış. Sindirella’ya çok kötü davranmışlar. Onların hizmetçisi olarak ev işlerini yaparak büyümüş. Bir gün Sindirella yerleri siliyormuş. İki kız kardeşi oturmuş aç gözlülükle meyve yiyorlarmış. Yedikten sonra kız kardeşlerden biri kabuklarını yere fırlatmış. Üvey anne misafir odasına gelmiş ve kirlenmiş yeri görmüş. Üvey Anne: -Sindirella! Çabuk temizle şurayı, seni tembel kız! Hiçbir şeyi doğru düzgün yapamaz mısın? Sindirella: -Peki anne! Yaparım, çok üzgünüm. Sindirella yemekleri yapıp bulaşıkları da yıkıyormuş. Sindirella: -Biraz yemek yiyebilir miyim anne? Üvey Anne: -Biz bitirdikten sonra artanları yiyebilirsin! Ve Sindirella başlamış ağlamaya. Üvey Anne: -Off! Yine aynı dıramaya başlama! Önce git bulaşıkları yıka! Sindirella bütün tabakları yıkamış. Onu tavan arasına yatırıyorlarmış. Her gece ağlıyor ve aç uyuyormuş. Sindirella’yı gören küçük fareler ve kuş, onun için üzülmüşler ve arkadaşı olmuşlar. Bir gün kral büyük bir parti vermeye ve şehirdeki herkesi çağırmaya karar vermiş. Kral oğlunun evlilik için güzel kızlardan birini seçmesini istiyormuş. Kral sarayındaki büyük balo için tüm genç kızlara davetiye yollamış. Tellal: -Krallıkta yaşayan halk! Kralınız size mesaj yolladı, herkes önümüzdeki hafta cumartesi yapılacak olan büyük baloya davetlidir. Bu sırada prens için bir prenses seçilecektir. Halk: -Yaşasın… Oley… Yaşasın… Herkes mutluluktan ve sevinçten zıplıyormuş. Sindirella da mutlu ve heyecanlıymış. O da sarayı görmek istiyormuş. Sindirellanın kardeşleri büyük bir çabayla baloya için hazırlanmaya başlamış. Üvey Anne: -Hadi kızlar, balo için hazırlanmaya başlayın! Prensin ikinizden biri ile evlenmesini istiyorum! Ve sen Sindirella! Onların hazırlanmalarına yardım et, kızlarım prensesler gibi olmalı. Birisi yakında prensle evlenecek. Drizella: -Ah anne, prens benimle evlenecek. Anastasia: -Sindirella saçımı yap ve giyinmeme yardım et! Drizella: -Hayır Sindirella önce buraya gel, pensle ben evleneceğim. Sindirella çok iyiymiş. İki kardeşine de yardım etmiş. Sindirella: -Keşke bende gidebilseydim. Bende gelebilir miyim? Sarayı görüp baloya katılmayı çok istiyorum! Üvey Anne: -Buna imkân yok. Ha ha ha… Şu haline bak! Giyeceğin bir elbisen bile yok! Herkes seninle alaya eder ve utancından yerinden dibine girersin. Böyle bir soruyu nasıl sorabiliyorsun. Kız kardeşleri ve annesi büyük balo için gitmişler. Sindirella yalnız kalıp ağlamış. Birden annesinin gelinliğini sakladığını hatırlamış. Gelinlik yırtıkmış. Dikmeye başlamış. Küçük arkadaşları kuş ve fareler de ona yardım etmeye başlamış. Sindirella: -Bu belli ki çok uzun sürecek. O zamana kadar parti bitmiş olur. Aniden iyilik meleği belirivermiş! İylik Meleği: -Lütfen ağlama çocuk. Seni baloya göndereceğim. Sindirella: -Ne! Sende kimsin? Bu nasıl olabilir ki? Bu elbise yırtık ve baloda giyecek hiçbir şeyim yok. İylik Meleği: -Sen hiç merak etme tatlı çocuk. İylik meleği Sindirella’ ya sihir yapmış. Sindirella’ nın eski elbiseleri güzel ve yeni elbiselere dönüşmüş ve ayaklarında da camdan ayakkabılar belirmiş. Kuş ve fare arkadaşları bal kabağının üzerinde zıplıyormuş. İylik Meleği bal kabağını güzel bir atlı arabaya dönüşmüş. Fareler arabayı çekecek atlar, kuş da arabacı olmuş. Sindirella: -Ama iyilik meleği, üvey kız kardeşlerim ve üvey annemde orda olacak. Beni görürlerse çok kızarlar! İylik Meleği: -Merak etme, seni tanımalarına izin vermeyeceğim. Sindirella: -Teşekkür ederim iyilik meleği, çok iyisiniz! İylik Meleği: -Ama unutma çocuğum, bu büyü sadece gece yarısına kadar geçerli. O zamana kadar eve dönmeyi unutma! Sindirella: -Evet iyilik meleği, eve dönmeyi unutmayacağım. El sallamış ve baloya doğru yola çıkmış. Baloya girerken bütün herkes dönüp ona bakmış. Üvey kız kardeşleri ve üvey annesi onu tanıyamamışlar! Yakışıklı prens ona bakmış ve gördüğü anda ona aşık olmuş. Ona doğru yaklaşmış. Prens: -Merhaba güzel bayan. Bu dansı bana lütfeder misiniz? Sindirella: -Evet, tabi ki! Prens başka kimseyle dans etmemiş. Gözlerini Sindirella’dan alamıyormuş. Sindirella bütün gece pres ile dans ettiğinden neredeyse saatin gece yarısına geldiğini unutuyormuş. Aniden iyilik meleğinin sözlerini hatırlamış. Gözü saate takılmış. Sindirella: -Artık eve gitmeliyim! Prens: -Ama biz daha seninle… Sindirella koşarken cam ayakkabılarından biri ayaklarından çıkmış. Geri dönüp alacak zamanı yokmuş ve o anda prensin arkasından koştuğunu görmüş, hemen arabaya binip uzaklaşmış. Prens ayakkabısını görmüş ve hemen almış. Prens: -Neden kaçıp gitti? Saat on iki olmuş, yoldayken araba kaybolmuş ve tekrar balkabağına dönüşmüş. Kestirme yola girip koşmaya başlamış ve sonunda eve ulaşmaya başarmış. Prens: – Bütün ülkeyi aramam gerekse bile onu mutlaka bulacağım. O kızla bir şekilde tanışmak zorundayım. Prens onu tekrar görmekte kararlıymış. Adamlarını onu aramaya yollamış. Tüm kapıları çalmışlar. Evlerde bulunan bütün kızlar ayakkabıyı deniyormuş ama hiçbirinin ayağına olmuyormuş. Sonunda Sindirella’nın evine gelmişler. Üvey Anne: -Hoş geldiniz lordum! Komutan: -Leydim söyler misiniz evinizde baloya gelmiş herhangi bir kız var mı? Üvey Anne: -İki kızımda dün geceki baloya katıldı! Komutan: -Kızlarınızı çağırır mısınız lütfen? Bu ayakkabıyı denilecekler! Bu ayakkabıyı deneyecekler. Biz bu ayakkabıyı giyen kızı arıyoruz. Üvey Anne: -Aaa! Kızlarımdan bir o ayakkabıyı giymiş olabilir. Hemen çağırıyorum. Kız kardeşler ayakkabıyı denemiş, ayaklarını sığdırmaya çalışmışlar ama ikisine de olmamış. Prens: -Evde başka biri var mı? Üvey Anne: -Hayır! Hayır! Benim sadece iki tane kızım var! Üvey annesi ayakkabıyı deneyemesin diye Sindirealla’ yı tavan arasına kilitlemiş. Komutan: -Bütün evi aramak zorundayız! Adamlardan bir tavan arasına giden kapıyı bulmuş ve kilit ve kilitli olduğunu gömüş. Asker: -Acaba burada kimse var mı? Üvey anne onu takip etmiş. Üvey Anne: -Hayır! Hayır! Orada kimse yok! Burada zaman kaybetmenize gerek yok lordum! Adam kilidi kırmış ve içeri girmiş. Pencerenin yanın da oturan kızı görünce şaşırmış. Asker: -Ben burada bir kız buldum! Prens ve adamları kıza yaklaşmışlar ve ayakkabıyı denemesini istemişler. Ayakkabı Sindirella’nın ayağına tam oturmuş. Üvey Anne: -Aaa! Hayır! Hayır! Hayır! Prens: -Sonunda seni buldum. Adını sorabilir miyim? Sindirella: -Sindirella! Prens derhal dizinin üzerine çökerek ona evlenme teklifi etmiş. Prens: -Sindirella benimle evlenir misin? Sindirella: -Evet! Evet! Prens onun elini avucunun içine alıp öpmüş. Sonra Sindirella’yı da alarak saraya dönmüş. Kral ve kraliçe, Sindirella ile tanıştıklarına mutlu olmuşlar. Sindirella’nın babasını düğünü konuşması için davet etmişler. Sindirella ve prens evlenmiş ve sonsuza dek mutlu yaşamışlar. ✍ Ben yolumdan şüphe etmem. Tozlu gören camını silsin.!! |