mIRCForumlari - mIRC ve IRC Kullanıcılarının Paylaşım Platformu
  https://www.sosyalchat.com/


SohbetG.Com
mircforumlari

Kullanıcı Etiket Listesi

Ağaç Şeklinde Aç4Beğeni
  • 2 gönderen AHESTE
  • 1 gönderen MeLeK
  • 1 gönderen AHESTE

Makale Ekle Cevapla
 
Makale Araçları
  #1  
Alt
AHESTE - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
AHESTE
Üyelik tarihi: 11 Aralık 2022
Seslenenler: 23 Mesaj(lar)
Etiketleyenler: 125 Konu(lar)
Standart Yitik Aşklar Koleksiyoncusu
AHESTE 21 Ocak 2023, 13:05

Fotoğraf dükkanındaki sıradan günlerden biriydi. Acele bir işi olduğu için dükkanı çırağa bırakıp dükkandan çıkmak için kapıya yönelmişti genç adam. Nasıl olduysa o anda kapıdan girmek üzere olan genç bir kızı fark etmemişti. Genç kızda elinde tuttuğu notu incelediğinden ikisi de bir birinin farkında değildi ve çok şiddetli olmayan bir biçimde çarpıştılar. Önce genç kız “pardon” dedi ve yere düşen defterlerini toplamaya başladı. Genç adam da ona yardim etmek için yere eğildiğinde göz göze geldiler. Genç adam gözlerine inanamıyordu çünkü kendi hayalinde çizdiği kadın portresine bire bir benziyordu bu geç kızın yüzü. Her zaman hayatta herkes için tek bir kişinin olduğuna inanıyordu. Bu ona göre, gök yüzündeki yıldızların birinin de onun olduğunun ispatıydı ve bıkmadan, usanmadan gökyüzündeki yıldızının yeryüzüne ineceği zamanı bekliyordu.
Genç adam içinden “acaba bu deniz gözlü kız, benim yıldızım olabilir mi?” diye tekrar ederken genç kız onunla konuşmaya başlamıştı:

- “pardon, özür dilerim benim hatamdı”
- “hayır, aslında benim hatamdı önüme bakmam gerekiyordu.asil ben özür dilerim sizden”
- “şey, ben fotoğraf çektirmek istiyorum ama fazla zamanım yok. Bu yüzden hemen çekebilir misiniz?”
- “tabii, siz hazırlanma odasına geçip hazırlanın. İstediğiniz özel bir renk var mı, arka fon olarak ”
- “hayır, yok. Teşekkür ederim.”

Genç kıza hazırlanma odasını gösterdikten sonra, genç adam stüdyoda hazırlıklara başladı. Arka plana en çok sevdiği gök yüzü fonunu yerleştirdi, flaşları, ışıkları ve spotları ayarladıktan sonra genç kızın hazır olup olmadığına bakmak için başını yan odadan tarafa çevirdi. Gelen müşterilerin hazır olup olmadıklarına bakmak için stüdyo tarafından ufak bir pencere açmışlardı hazırlanma odasından. Genç adam hazırlanma odasındaki genç kızı izlerken hala gözlerine inanamıyordu. İçinden tekrar “acaba bu deniz gözlü kız, benim yıldızım olabilir mi?” diye sormuştu kendisine. Tekrar genç kızı incelemeye koyuldu. Önce saçlarının parlaklığı dikkatini çekti.Yer yüzündeki en parlak şelaleleri kıskandıracak kadar parlaktı saçları. Sonra yaradanın dünyadaki en güzel gül rengini verdiği dudakları dikkatini çekti. Boynu çok narin bir ceylanın boynu gibi ince ve uzun, sanki ayın bir parçasıymış gibi olan ten rengi ve genç adamı beklide içinden tekrarladığı o cümlenin cevabından emin olması sağlayan genç kızın gözleri son olarak dikkatini çekti. Ruhunun bütün inceliğini, şefkatini, güzelliğini ele veren deniz mavisi gözlerine baktı uzun uzun. Biraz sonra genç kız da hazırlanmış bir şekilde fonun önündeki ufak tabureye oturmuştu .Genç adam objektiften kızın gözlerine derinlemesine bir kez daha baktıktan sonra flaştan çıkan parıltılı ışıklar odanın içini kısa süreliğine kapladı.
Genç adam gerçek bir sanat eseri gibi özenerek çekmişti kızın resmini. Stüdyodaki işleri bittikten sonra genç kızla birlikte giriş odasına geçtiler.

Genç kız: ”fotoğrafı ne zaman alabilirim?” dedi.
Genç adam içinden: ” yarın gelmesini söylersem ona karşı olan hislerimi nasıl açıklayacağımı düşünebilecek zamanım olur.” diye içinden geçirdi.
- “yarın bu saatte gelip alabilirsiniz.”
- “peki, teşekkür ederim”

Daha sonra genç kız usulca kapıdan çıkıp uzaklaştı ve genç adamda o gözden kaybolana kadar arkasından genç kızı izledi.

Genç adam o gün deniz gözlü yıldızı gittikten hemen sonra dükkanı üzerinden kilitledi, çırağı evine yolladı sonra ne yapacağını bilmeden akşama kadar stüdyoda bir o tarafa bir bu tarafa gidip geldi. Genç kızın dokunduğu her şeye dokundu, oturdu küçük taburede saatlerce oturdu. Genç kızın hazırlanma odasındaki aynanın önünde saçının tek telini buldu ve saatlerce o tek saç telini kokladı. Daha sonra eline bir kağıt ve kalem alarak deniz gözlü yıldızına hislerini nasıl açacağını yazdı sildi, yazdı sildi.
Kendi kendine: “bu böyle olmayacak en iyisi o an içimden ne geçiyorsa onu söylemek ” dedi ve evinin yolunu tuttu.

O gece genç adamı bir türlü uyku tutmuyordu. Hep gözlerinin önüne genç kızın yüzü geliyordu. Artık kesinlikle emindi bu kız oydu. Geceler boyu hayalini kurduğu, kendisi için yaratılmış olan kızdı. Şimdiye kadar yaptığı iyiliklerin bir karşılığı olarak yaradan deniz gölü yıldızını vermişti ona. Evet artık kesin emindi bu kız oydu. Daha adını bile bilmediği bu kız oydu.

Sabah olduğunda güneşin ilk ışıkları yüzünü göstermeye başlamıştı. Güneş bir başka aydınlatıyordu gökyüzünü o sabah, balkonda kendi eli ile özenerek yetiştirdiği çiçekler bir başka gülümsüyordu, dünya bir başka dönüyordu o sabah genç adam için.
Kahvaltısını yapmadan evden çıktı ve fotoğraf dükkanına doğru yola koyuldu.Her zaman onu çileden çıkaran trafik bile genç adamın neşesini kaçıramıyordu. Kendini bulutların üstünde gibi hissediyordu.

Genç adam dükkana girdikten sonra fotoğrafları banyo ettikleri odaya girdi.Genç kızın resmini dün banyoya bırakmıştı. Resmi özenle çıkardı, kuruttu ve dikkatlice genç kızın resmini inceledi. Bu güzelliği birkaç saat sonra tekrar görebileceğini düşünmek genç adamın içine hoş bir ürperti salıyordu. Genç kızın gelmesine daha birkaç saat olduğu için genç adam stüdyonun arkasındaki ufak bahçeye diktiği çeşit çeşit çiçeklerle uğraşmak için bahçeye geçti. Boş zamanlarını genelde hep bu bahçede kendi eliyle yetiştirdiği Güller, kasımpatılar, laleler, orkideler ve en çok sevdiği papatyalarla uğraşarak, onlarla konuşarak geçirmeyi çok severdi. Papatyalarına daha bir özen gösterirdi diğer çiçeklerine nazaran. Papatyalar genç adam için; saflığın, masumluğun çiçekleriydi. Eğer bir gün evlenirse ve küçük bir kız çocuğu olursa ona bu papatyalardan taç yapacaktı. Kızını prensesi, tabi eşini de sultanı yapacaktı. Önce çiçeklerin sularını verip, sonrada uzun uzun deniz gözlü yıldızından bahsetti onlara. Saflığını, doğallığını ve güzelliğini anlata anlata bitiremiyordu bir türlü.

Genç kızın geleceği saat yaklaşmıştı, genç adam çiçeklerinden onun için şans dilemelerini istedikten sonra hazırlanma odasındaki boy aynasında son kez kendine göz attıktan sonra giriş kapısının tam karşısındaki divanda yerini aldı. Elindeki resimden gözlerini hiç ayırmadan ve durmadan içinden Necip Fazıl’ın bir şiirini tekrarlıyordu.

"Ne hasta beklerdi sabahı
Ne genç ölüyü mezar
Nede şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar. "

Genç adamın şiiri beşinci tekrarlayışında genç kız kapıda belirmişti. Genç kızın üstünde yine beyaz, boğazlı balıkçı kazağı ve ekoseli, diz altı baklava desenli eteği vardı. Yüzünde yine aynı çocuksu saflığı ve muzipçe bir gülümseme vardı. Çünkü genç adam deniz gözlü yıldızının geldiğini görür görmez ayağa fırlamış ve yüzünde bir gülümsemeyle genç kıza doğru yaklaşmaktaydı.

- “Hoş geldiniz.”
- “teşekkür ederim. Hoş bulduk, resimler hazır mı?”

Genç adam heyecandan ne yapacağını bilemiyordu ama bir an önce kendini toplaması gerektiğinin farkındaydı çünkü genç kız resmini almak istediğini belirttiği halde, genç adam hala hiçbir şey söylemeden sadece gülümseyerek genç kızın gözlerinin içine bakıyordu. Genç kız sorusunu yinelediğinde, genç adam heyecanını bastırmaya çalışarak sadece ;

- “evet” diyebilmişti.

Genç adam elinde tuttuğu resmi genç kıza belli etmeden cebine koyduktan sonra çekmeceden genç kızın diğer resimlerini çıkartıp ona uzattı. Genç kız ücreti ödemek istediğinde genç adam;

- “hayır, sizden para alamam”
- “ama neden? Hayır lütfen” diyerek elindeki parayı genç adama ısrarla uzatıyordu.
- “size bir öneride bulunacağım. Bu parayı bana vermek yerine, su köşe başındaki çay bahçesinde bana bir çay ısmarlaya bilirsiniz. Emin olun pişman olmayacaksınız. Benim çok sık gittiğim, harikulade bir yerdir”

Genç kız bu öneri karşısında çok şaşırmıştı. Başını hafif yana eğerek düşünmeye başladı. Karşısında duran bu genç adam gerçekten iyi niyetli bir insana benziyordu. Çünkü gözleri sadece iyi niyetli bir insanda bulunabilecek bir pırıltıyla bakıyordu. Genç kızın bu hali onu daha da saf, masum bir şekle sokuyordu ve genç adam karşısında duran güzel kızın bu halinden çok etkilenmişti. Bir taraftan da deniz gözlü yıldızının önerisini kabul etmemesinden korkuyordu.

Genç adamın korktuğu gibi olmamıştı ve genç kız önerisini kabul etmişti. Ama fazla zamanının olmadığını, sadece yarım saat ona zaman ayırabileceğini söylemişti. Genç adam buna da razıydı. Sevdiğiyle yarım saat bile geçirmek onun için bir ömre bedeldi. Dükkandan birlikte çıkıp sokağın köşesindeki dıştan çok güzel görünen ama içi dışından da güzel olan çay bahçesine doğru yola koyulmuşlardı.

Yol boyunca genç adam, genç kızın adının Sevi olduğunu ve … üniversitesi tip fakültesi son sınıf öğrencisi olduğunu öğrenmişti. Çay bahçesinin önüne geldiklerinde genç kızın dikkatini önce çay bahçesinin tabelası çekmişti. Tabelada etrafı papatyalarla çevrelenmiş “Yitik Aşklar Koleksiyoncusu” yazıyordu ve birbirinden parçalanırcasına ayrılmış iki kalp parçası duruyordu. Genç kız çay bahçesinden içeriye ilk adımını attığında büyülenmiş gibiydi. Burası bir çay bahçesinden çok bir çiçek bağına benziyordu. Her tarafta çeşit çeşit saksıların içinde yine çeşit çeşit çiçekler vardı. Her masanın üzerinde farkı bir çiçek vardi ama sadece tek bir dalı olan çiçeklerdi. Daha sonra genç adamın önerisi üzerine bahçe tarafına bakan camekanın önündeki masaya oturdular. Bu masanın üzerinde de bir vazonun içinde tek dal bir papatya vardı. Dışarıda hafif hafif yağmur çiselemeye başlamıştı. Bu arada genç adam buranın bir arkadaşının olduğunu ve burayı birlikte bu hale getirdiklerini anlatıyordu ve arkadaşının burayı asıl açma nedenini anlatmaya başlamıştı. Arkadaşının bir kızı çok sevdiğini ama ailelerinin zoruyla ayrıldıklarını ve ayrılığa dayanamayan kızın canına kıydığını, kız çiçekleri çok sevdiği içinde arkadaşının sevdiği kızın anısına burayı açtığını ve adını da “Yitik Asklar Koleksiyoncusu” koyduğunu, sevdiği kızın ölümünden sonra arkadaşının soğuk ve karlı bir gecede kızın mezarının başında sabaha kadar bekleyerek öldüğünü, genç adam gözleri dolarak seviye anlattığında genç kızın gözlerinde de yaşlar birikmişti.

Genç adam sesi titreyerek;
- “Bu dünyada olamasalarda, simdi cennete birlikte ve mutlu olduklarından eminim.” dedi.
Aralarında kısa bir süre sessizlik yaşandıktan sonra genç kız sessizliği bozdu:
- “Beni buraya getirdiğin için çok teşekkür ederim. Burası gerçekten tıpkı bir çiçek bağı gibi. Ama anlayamadığım bir şey var. Her masanın üstünde sadece tek dalı olan bir çiçek var. Neden?”
- “Buranın tabelasında bir birinden ayrı iki kalp var. O kalplerden birisini bu tek dal çiçek, diğer yarısını da başka bir yerdeki tek dalı olan bir çiçek temsil ediyor. ”
Sevi’nin gözleri önünde duran vazonun içinde sadece tek dalı olan bir çiçeğe kaymıştı. İçinden “acaba bu hangi kalbin yarısını temsil ediyor” diye geçirdi.
- “ İsminin anlamı nedir?”
Genç kız gözlerini tek dal papatyadan ayırmadan cevap verdi.
- “Aşk demek”
Genç adam içinden “ne kadar güzel bir ismi var ve ne kadar da güzel bir anlamı ” diye geçirdi.

Dışarıda yağan yağmur şiddetini biraz daha arttırmıştı ve yağmurun toprakla birleşerek oluşturduğu o hoş koku genç adam ve genç kızın oturdukları masanın etrafını sarmalamıştı. İkinci çaylarını yudumlamaya başlamışken aralarında yeni bir sohbet başlamıştı. Genç adam doktorluğun çok güzel bir meslek olduğunu, insanlara doğrudan yardım etme imkanı sağladığını ve bu yüzden doktorların hepsinin olmasa da bir çoğunun cennete gitme ihtimallerinin yüksek olduğunu, Eskiden kendisinin de insanlara doğrudan yardım edebileceği bir meslek aradığını ama daha sonra şimdiki mesleği olan fotoğrafçılığa başladığını yinede yardıma muhtaç bir insan gördüğünde elinden gelen her şeyi yaptığını söylüyordu. Genç kızda ona katıldığını ve kendisinin de aslında bu mesleği seçmesinin ilk nedeninin insanlara yardım etme isteğinden kaynaklandığını söyledi.
Sevi'nin gideceği zamanın yaklaştığını, genç kızın saatine bakışından anlamıştı genç adam. Bu yüzden elini çabuk tutmalı ve Sevi'ye bir an önce duygularından bahsetmeliydi.
Genç adam ne söyleyeceğini kafasında toparlamaya çalışırken, aralarındaki hoş sohbetten sonra yerini neşeye bırakan heyecanı tekrar ve bu sefer daha fazla olarak geri dönmüştü.

Sevi'yi ilk gördüğü andaki gibi; önce elleri terlemiş, sonrada kalbi yerinden çıkacakmış gibi delice çarpmaya başlamıştı. Genç adam derin bir nefes alıp önemli bir şey söyleyeceğini belli eden bakışlarla doğrudan Sevi'nin gözlerinin içine bakıyordu. Sevi de anlamıştı genç adamın içinden geçenleri ona söylemeye hazırlandığı anda, birden içini hoş bir heyecan kapladı genç kızında. Aslında gitmesi gereken zamanı çoktan aşmıştı ama nedense gitmeyi hiç istemiyordu.

Birden genç kızın çalan cep telefonunun sesiyle ikisi de irkildi. Arayan Sevi'nin okuldan bir arkadaşıydı, on beş dakika sonra baslayacak olan çok önemli derslerini haber veriyordu.Genç kız “tamam. Hemen geliyorum” diyerek telefonu kapattı ve çok önemli bir dersinin on beş dakika sonra başlayacağını bu yüzden hemen gitmesi gerektiğini söyledikten sonra genç adamdan izin isteyip kalkmak için ayaklanmıştı ki genç adam kızın kolunu tuttu. Kendisi için çok önemli bir şey söyleyeceğini, bu yüzden en kısa zamanda tekrar buluşmak istediğini söyledi ve kızın kolunu bıraktı. Genç kızın dersi iki saat sonra bitecekti ve okuluyla bu çay bahçesinin arası on beş dakikaydı. Genç adama iki buçuk saat sonra burada buluşabileceklerini söyledikten sonra başka hiçbir şey söylemeden kapının önünde şemsiyesini açıp hızlı adımlarla yağan yağmurun içinde gözden kayboldu.

Genç adam bu iki buçuk saati, masanın üzerindeki tek dal papatyanın bulunduğu vazoya deniz gözlü yıldızının resmini dayayıp, güzel yüzünü gözlerinin önünden ayırmadan geçirdi. Saatin akrebi genç kızın söylediği saati yarım geçtiği halde genç kız hala gelmemişti. “dersi uzadı herhalde” diye içinden geçirdi genç adam. Saniyeler dakikalara, dakikalar ise saatlere dönüştüğü halde genç kız hala gelmemişti. Saatin akrebi her ilerleyişinde genç adamı bir fare gibi içten içe ve yavaş yavaş kemiriyordu. İçindeki bu sıkıntıdan kurtulmak için, daha sonra devamını da yazacağı şiirin ilk mısrasını yazdı:

“Elimde senin resmin
Hani vardı ya benim çektiğim
Gözlerimin önünde o anki halim;
Ellerimin titreyişi,
Kalbimin yerinden çıkacakmış gibi delice çarpışı.
Ve o anda bir yıldırım gibi kalbime düşen sevgin.”

Bu şiiri kaçıncı kez tekrarlayışıydı bilmiyordu, onu içten içe kemiren fareye bir kez daha baktı, genç kızın gidişinin üzerinden tam 10 saat geçmişti ve o hala yoktu. Kulağına hoş bir melodi geliyordu. Caminin hocası yatsı ezanını okuyor olmalıydı. İçini birden bir ferahlık duygusu kapladı genç adamın.

“Belki de gerçekten önemli bir işi çıkmıştır onun için gelememiştir. Telefon numaramı bilmediği için bana haberde verememiştir. Eminim yarın dükkana gelecektir.” Kendi kendine bunları söyledikten sonra evine doğru yola çıktı. O gece deniz gözlü yıldızının ertesi gün geleceğinden emin olarak derin ve huzurlu bir uyku uyudu, bir önceki gününde acısını çıkararak.

Genç adam sabah uyandığında gözlerinde bir ıslaklık olduğunu fark etti. Elini gözlerine sürdüğünde, bu sıvının göz yaşı olduğunu anladı. Neden ve neye ağladığını bilmiyordu. Uykusunda gördüğü bir rüyada ağlamış olmalıydı ama bir türlü nasıl bir rüya gördüğünü hatırlayamıyordu. Ona böyle gözyaşı döktürecek nasıl bir rüyaydı bu? İyimi, yoksa kötü bir rüya mıydı? Bu göz yaşları mutluluk gözyaşları mı, yoksa üzüntü gözyaşları mıydı? Mutsuz değildi, Sevi'yle görüşeceği için çok mutluydu halbuki ama bu gözyaşlarının nedeni neydi? Daha sonra Sevi'nin güzel yüzü gözlerinin önüne gelince bu düşüncelerden sıyrıldı. Bugün ona çok güzel görünmeliydi, bu yüzden banyoya girip sinek kaydı bir tıraş oldu, hoş kokan bir losyonu yüzüne sürdükten sonra yatak odasındaki gardolabından kendisine en çok yakıştırdığı giysilerini çıkardı. Keten siyah bir pantolon, üstüne füme renkli bir gömlek ve onun üstüne de yine keten, koyu kahve rengi tonlarında, üstünde küçük küçük gri renkte benekler olan hoş bir ceket giydi. Bu takımı tamamlayacak son parça olarak da marka olmamasına özen göstererek aldığı ama kaliteli, önünde iki siyah püskülü olan siyah ayakkabısını giydi. Daha sonra hafif kokulu bir parfüm sıkındı. Saçları her zaman düzgün olduğu için saçlarıyla hiç uğraşmadan koridordaki boy aynasında kendisine bir kez daha baktıktan sonra sabah kahvaltısını yapmak için evden çıktı. Evinde kahvaltı yapmayı pek sevmediği için genelde oturduğu binanın altındaki pastahaneden ikisi sade, üçü peynirli olan beş tane poğaça alır ve doğru “Yitik Aşklar Koleksiyoncusu”na gider ve kahvaltısını mis kokulu çiçekler arasında ederdi. Eskiden beri hep beş tane poğaça alırdı. İkisi kendine, diğer üçü de “Yitik Aşklar Koleksiyoncusu”nun sahibi olan arkadaşına olurdu. Poğaçalar genç adamdan, çaylarda arkadaşından olurdu hep. Çocukluklarından beri çok iyi iki arkadaştılar. Bazen genç adam iki poğaçayla doymazdı, o zaman arkadaşı bir poğaçasının yarısını genç adama verirdi. Genç adamın arkadaşının sevgilisi öldüğünde onu bir an bile yalnız bırakmamıştı ve hep destek olmuştu genç adam arkadaşına. Sanki genç adam arkadaşı hala “Yitik Aşklar Koleksiyoncusu”nda dört gözle onun getireceği poğaçaları bekler gibi, her sabah beş tane poğaça alır ve her sabah “Yitik Aşklar Koleksiyoncusu”nun yolunu tutardı kahvaltısını yapmak için.

O sabahta her zaman oturduğu masaya oturdu, büyük boy bardaklardan birine demi yeni çökmüş bir çay doldurdu ve sıcak poğaçaların olduğu poşetten iki sade poğaçasını çıkardı. Doymadığı için poşetteki peynirli poğaçalardan birinin yarısını aldı ve kalan poğaçaları, arkadaşı öldükten sonra çay bahçesini işletmeye başlayan arkadaşının yeğenlerinden en küçüğü olan daha bıyıkları yeni yeni terleyen çocuğa verdi.Genç adam kahvaltısını bitirdikten sonra Sevi'yi beklemek için dükkanına doğru hızlı adımlarla yürüdü.

Genç adam elinde Sevi'nin resmiyle yine kapının karşısında yerini almıştı. Elinde tuttuğu genç kızın resminden gözlerini sadece arada bir açılan kapıdan kimin girdiğine bakmak için ayırıyordu ve tekrar gözlerinde aynı parıltıyla genç kızın resmine bakmaya dalıyordu. Öylece birkaç saat oturduktan sonra artık sıkılmaya başlamıştı. Zaman geçirmek için önündeki sehpanın üzerinde duran gazetelerden birini alarak göz atmaya başladı.
Gazetenin 1. sayfasında koca puntolarla “iktidar ve muhalefet yine bir birine girdi!” başlıklı bir yazı ve iki millet vekilinin bir birlerinin boğazlarına yapışmış bir şekilde resmi vardı. “her zaman ki şeyler” deyip bir sonraki sayfaya geçti genç adam.
2. sayfada, 1. sayfaya nazaran daha küçük puntolarla yazılmış “Irakta yine vahşet” başlıklı bir yazı ve hemen altında babasının kucağında, ağzının kenarlarından kan sızmış, ölü bir çocuk resmi vardı. Genç adam çocuğa bunu yapanlara küfürler ederek bir sonraki sayfaya geçti.

3. sayfadaki yazının başlığı 2. sayfadakinden bile daha ufak yazılmıştı. Bir trafik kazası haberiydi. Başlıkta “Trafik canavarı yine can aldı” yazıyordu ve başlığın yanında, üzerinde doktor önlüğü olan bir genç kız resmi vardı. Genç adam farkında olmadan gözlerinden sicim gibi akan yaşlarla, haberi birkaç defa okudu.
“… Üniversitesi Tip Fakültesinde öğrenci olan genç kız geç kaldığı dersine yetişmek için aceleyle karşıdan karşıya geçerken, hızla gelen bir arabanın çarpması sonucu hayatını kaybetti. Genç kıza çarpan sürücü çevresindekilere tehditler savurduktan sonra arabasıyla olay yerinden kaçtı. Kazaya şahit olanlar, sürücünün sarhoş olduğunu söylüyor. Sevi 24 yaşındaydı ve bir yıl sonra doktor olacaktı.”

Genç adam bir den o gece gördüğü rüyayı hatırlamıştı. Rüyasında Sevi'yi asfalt bir zeminin üzerine boylu boyunca uzanmış, kanlar içinde görmüştü. Genç adam Sevi'nin yanına gidip, başını soğuk asfalttan kaldırmış sonra da dizlerinin üstüne koymuş ve saçlarını okşamıştı.

Genç adam kızın kulağına doğru eğilmiş, gözlerinde biriken yaşlarla su kelimeleri söylemişti. “Söz veriyorum; Seni sonsuza dek seveceğim, deniz gözlü yıldızım.”
Sevi'nin cenazesinde herkesten fazla gözyaşı döken genç adamı kimse tanımıyordu. Cenaze defnedildikten sonra genç kızın mezarının başında en son yine genç adam kalmıştı. Soğuk ve karlı bir gecede sabaha kadar Sevi'nin mezarının başında bir elinde tek dal papatya ve diğer elinde Sevi'ye yazdığı ilk ve son şiirle genç adam sabaha karşı ölü bulundu.

Daha sonra gazetelere çıkan bu olayla ilgili haberlerde geçen bu şiir:

"Deniz gözlü yıldızım
Elimde senin resmin
Hani vardi ya benim çektiğim
Gözlerimin önünde o anki halim;
Ellerimin titreyişi,
Kalbimin yerinden çıkacakmış gibi delice çarpışı.
Ve o anda bir yıldırım gibi kalbime düşen sevgin.
Elimde hala senden bana arta kalan tek resmin
Hani vardi ya bana çektirdiğin.
Hala hayalimde o anki halin;
Beyaz,boğazlı balıkçı kazağın,
ekoseli, diz altı eteğin.
Sonra o çocuksu yüzün ve bana muzipçe gülümseyişin,
Şelale gibi parıldayan saçların, gül rengi dudağın
Ruhunun güzelliğini yansıtan o deniz gözlerin,
Ve her an arkanı dönüp gidecekmişsin gibi olan durusun.
İşte sessiz sedasız, sanki bir ölü gibi,
Ve beni sensizliğe mahkum edip gittin.
Senden bana arta kalan tek şeyse;
Önümde duran su tek dal papatyayla
Elimden hiç bırakmadığım resmin.
Sana verdiğim sözse,
Hala yüreğimin en derinlerinde,
Dilimde bir dua gibi taşıdığım bu sözse;
Seni sonsuza dek seveceğim.
Deniz gözlü yıldızım"...
MeLeK ve LeyL bunu beğendiler.
Alıntı ile Cevapla
Görüntüleme 436 Yorumlar 2
Toplam Yorumlar 2

Yorumlar

Alt 21 Ocak 2023, 13:27   #2
Çevrimiçi
Üyelik tarihi: 10 Aralık 2022
Makaleler: 1197
Mesajlar: 4.634
Nerden: İstanbul
Cinsiyet: Kadın
Web Site: ForumTurk.ORG
Alınan Beğeni: 3114
Beğendikleri: 2677
@MeLeK
Ruh Hali : : Melek Gibi
Standart Cevap: Yitik Aşklar Koleksiyoncusu

Emegine saglik @AHESTE

AHESTE bunu beğendi.


  Alıntı ile Cevapla
Alt 21 Ocak 2023, 13:32   #3
Çevrimdışı
Üyelik tarihi: 11 Aralık 2022
Makaleler: 13
Mesajlar: 54
Nerden: Bursa
Cinsiyet: Erkek
Web Site: SevdaYokusu.com
Alınan Beğeni: 70
Beğendikleri: 58
@AHESTE
Ruh Hali : : Olu Gibi
Standart Cevap: Yitik Aşklar Koleksiyoncusu

MeLeK Nickli Üyeden Alıntı
Emegine saglik @AHESTE
Teşekkür ederim @MeLeK

MeLeK bunu beğendi.
  Alıntı ile Cevapla

Cevapla
Etiketler
açma, adam, adama, alarak, aldı, almak, anlamı, arasında, artık, asıl, ayna, babası, bahçesinde, bakan, başladı, başlığı, belli, benim, beyaz, beşinci, biraz, birbirinden, birine, birini, bit, boyunca, bozdu, buldu, bulunduğu, büyük, böyle, cami, cevabı, çiçekler, çiçekleri, çocuğu, çıkan, çıkmak, cümle, daha, dakika, dedi, deniz, diğer, dini, doku, dükkanı, dışından, dört, evet, evinde, fare, fark, farkı, fazla, fotoğraf, fotoğrafları, gelecek, genç, gerçek, gerçekten, gerektiği, geri, gibi, giriş, gittin, günü, güzel, göz, haber, hali, hayat, hayatı, hayatını, hiç, huzurlu, hızlı, içine, ilgili, ilk, ismi, kabul, kaçtı, kadar, kağıt, kalbime, kalem, kaybetti, kelimeleri, kimin, kişi, kısa, kızı, kötü, necip, neden, nefes, neydi, neye, okudu, olabilir, olacak, olan, olay, olduğu, olmadan, olmamıştı, olmayan, olur, onlarla, onunla, para, renk, resimleri, rüyada, saat, sayfada, sayfası, sayfaya, senin, sohbet, sonra, telefonunun, teşekkür, toprakla, trafik, tıraş, uzun, verdiği, veren, verip, vermek, yapmak, yaptığı, yarım, yatak, ücreti, yeri, yok, yolu, yüksek, yüzde, üzerinde, üzerinden, zamanı, öldüğü, ölümü, önemli, özel, şiiri


Şu anda Bu Makaleyi Görüntüleyen Aktif Kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 misafir)
 
Makale Araçları